Bu Blogda Ara

11 Kasım 2010 Perşembe

Öztürk: Kişi Haklarına Tecavüz, Basın Özgürlüğü İle Bağdaştırılamaz

1966 yılından beri mensubu olduğu ve  1974 yılından beri de "Başyazarı" olduğu Hürriyet Gazetesi'nde 28.10.2010 tarihinde yayınlanan yazısında, Başbakan ve Hükümet üyeleri ile ilgili olarak hakaret içeren sözler kullanan Oktay Ekşi, başta kendi gazetesinin sağduyulu yazarları olmak üzere kamuoyundan gördüğü tepkiler neticesinde çalışmakta olduğu gazetesinden istifa etti. Neşredilen yazıdan sonra ve istifanın ardından hakkında pek çok şey söylendi. Ekşi'nin kişilik haklarına saldırı niteliğindeki yazısı neticesinde ilk defa böyle güçlü bir gazetenin güçlü bir yazarı hakkında kamuoyu oluştu ve baskılar istifayı da beraberinde getirdi. Yaşanan olayları ve sonrasını Kardelen Dergisi ve Bilecikte yayınlanan Sakarya Gazetesi yazarlarından Hikmet Öztürk ile konuştuk:

Geçtiğimiz hafta Oktay Ekşi Hürriyet Gazetesi’ndeki bir yazısında "Bu zihniyet analarını da satar..." sözlerini kullandı. Gelen tepkiler neticesinde önce özür diledi, tepkiler dinmeyince de istifa etti. Bu olayı nasıl yorumluyorsunuz?
Yıllarını basına adamış birinin böyle açık bir hataya düşmesi hiç bir şekilde mazur görülemez. Sağ görüşe karşı olan kininin dışa yansıması olarak değerlendiriyorum.
           Ekşi aynı zamanda Basın Konseyi’nin de başkanı idi. Gazetesinden istifa etmesine rağmen bu görevine devam ediyor. Sizce bu yeterli mi?
Yetersiz olduğunu düşünüyorum.
Ekşi’nin yazısını hükümete karşı basit bir eleştiri niteliğinde görenler var. Ayrıca yazının basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi isteniyor. Buna katılıyor musunuz?
Özgürlük sorumsuzluk değildir. Kişi haklarına tecavüz, basın özgürlüğü ile bağdaştırılamaz.
Hürriyet Gazetesinden daha önce de Bekir Coşkun ve Emin Çölaşan gibi hükümete yaptıkları muhalefet ile tanınan yazarlar ayrılmıştı. Yine bu iktidar döneminde Ertuğrul Özkök de Genel Yayın Yönetmenliğini bırakmıştı. Bu olaylar ile Ekşi’nin istifası benzer mahiyette mi?
Diğer yazarların ayrılması, patron-hükümet ilişkileri sebebiyle olmuşsa da, Oktay Ekşi’nin ayrılması genel tepki üzerinedir. Benzer mahiyet taşımadığı kanaatindeyim.
           Ekşi’nin istifasından sonra Fatih Çekirge de apar topar hükümetten “Eğreti Gelin” diye bahsettiği için özür diledi. Özründe kullandığı tabirin Anadolu’da ne anlama geldiğini bilmediğini iddia etti. Bu özrün samimi olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır, düşünmüyorum.
Siz bir dönem Belediye Başkanlığı da yaptınız. Siyasi bir geçmişiniz var. Şu anda da yerel bir gazetede köşe yazıyorsunuz. Her iki tarafın da hissiyatını yaşayan biri olarak yaşananları yorumlayabilir misiniz? Ekşi’nin özrü ve istifası yeterli mi, başbakanın ve bakanların olayı kişiselleştirmeleri ve dava açmalarına gerek var mıydı?
Güner Ümit ve M. Ali Alabora, canlı yayında bir topluma ithaf edilen mumsöndü ifadesini, canlı yayının akışı içinde kullandıklarında,  özür diledikleri halde çalıştıkları kanaldan ilişikleri kesildi. Oktay Ekşi’nin olayında, yazının kontrol edilme ve yeniden değerlendirme süreci göz önüne alınırsa, kullanılan cümlenin bilerek ve özellikle seçildiği anlaşılmaktadır. Sayın Başbakan ve bakanların, kişilik haklarına yapılan bu saldırıya karşı kayıtsız kalmaları düşünülemez.
28 Şubat döneminin hatıraları bu kadar tazeyken, o dönemki medya ile şimdiki medya düzenini değerlendirir misiniz? Medyadaki kartelleşmenin müspet yönde değiştiğini söyleyebilir miyiz?
28 Şubat döneminin medyası ile günümüzün medyası arasında kısmî farklılıklar olsa da, genellikle patrona dayalı basının, çıkar hesaplarını da göz önüne aldığımızda pek fazla bir değişikliğin olmadığını düşünüyorum.28 Şubat öncesi sol ağırlıklı olan basına karşı sağ kesim buradaki boşluğu görmüş ve kısmen eksiği tamamlama cihetine gitmiştir. Dengeli olduğu söylenememekle birlikte, sağ kesim lehine gelişmeler olduğu ifade edilebilir.
Şu anda gündemde Salih Memecan’ın, Kılıçdaroğlu’nu dansöz kıyafetiyle çizdiği karikatür var. Ekşi’ye yapılanın bir benzerini Ekşi taraftarlarının Memecan’a yapmaya çalıştığını görüyoruz. İki olay birbirine benziyor mu?
Karikatür, ifadenin çizgiye dönüşmüş halidir. Ülkemizde Genel Kurmay Başkanlığı yapmış birine, etek giydirilen karikatürler olmuştur. Eleştiri, ahlâk sınırlarını zorlamamalıdır. Benzeme konusunda bir değerlendirme yapamayacağım.